20 Mart 2013 Çarşamba

Öylesine




''Benim gördüğümü sen de görüyor musun?'' diye sordu ve biraz durakladı çatık kaşlı adam. Sonra bir şeyin ayrımına vardı. Bu soru için fazlasıyla yalnızdı. Yüzünde yere düşmeye hazır korkak bir gülümseme vardı.

Güldü ağlayacağını bilerek. Kalp kırıcılar vardı o güldükçe ipleri çözülen. Yüzü düştü, sessizleşti. Akıp giden beyazı, tuzlu yaşlarla kirletti. Acı kokan tüm gücünü haykırdı son gücüyle ''kirlenmemek için siyah olmak gerek.''

Yandı kalbi, kulağına düşen her ses biraz daha yaktı. Biraz daha yandı. Kırılırken gecenin sakinliği, karanlık sabitken daha da karanlıklaştı gece. Her şey değişti, artık adam kötü biri olmaya mahkum oldu. Mutluluk kırıntıları kalan yüzünü kıskanmıştı göz yaşları.

Renkler aktı yüzüne ve her defasında yıkadı onları. Karanlığa boşuna feryad ediyordu, susmak konuşmanın diğer adıydı. Zihninin en ücra köşelerini kanattı pişman bir rüzgar. Öylesine demişti, arkasına sığındığı cümle bile öylesineydi.

Esefle baktı düşde kalan nizami hayallerine, ayakları çürüdü. Kağıtları parçaladı yaşlarla. Kafasında defalarca yaraladı aynaları, kırılan ise sadece kalbi oldu. Göz kapakları kapandı uçurum öncesi, yağmura boğdu geceyi.

Belki de dolan tek şey vakitti. Provasız sözleri sıvazladı elindeki sessizliği. Birkaç tebessüm daha vardı ürkek ama kan tadını sevmiyordu. İçinde bir katilin gölgesi vardı. 'Bir gün belki' diye cümleler kuran kırık bir kalbin, sönük gülümsemesiydi belki de sadece mutluluklar. Kimsenin bilmediği bir yerde unutulmak istedi sadece.


Döndü ve şöyle dedi gölgesine; gülümse ama ayarını kaçırma, kalp kırıcılar her yerde.