17 Aralık 2014 Çarşamba

Kapansın Diye Yaralar



Teselli ediyorum içime çektiğim her dumanı, bu gece de tükeniyor nefes, bu sabah da olmuyor sabah. Islanan sokaklardan kaldırımları uyandırmadan geç diyorum kendime, mutluluk izleri siliniyor hatıralarımdan, gül geç diyorum kendime. Gülüyorum, geçmiyor.

Kabullenişlerin içinde bir saklı isyanı duyan ruhuma sağırım. Bir kez daha diyen her sese, umutları pembe bir deryaya saklayıp ulaşmamı isteyen her şeye isyanım. Bildiğim bütün gerçekleri kendime saklayıp, bir gün beraber izlenir diye beklettiğim her şeyi artık sonsuz bir tekliğe terk ediyorum.

Gözlerimi kapattığım her an ölümü yazıyorum göz kapaklarıma. Bir gün belki diye başlayan her cümlemin önünde katil oluyorum. Sızlayan her yarama, kanayan her hatırama, tozlanan her buluta, karanlığımı aydınlatan her muma... üflüyorum.

Geçmeden geçiyor takvim yaprakları, aklıma saplananları çıkartamıyorum. Gazete kağıtlarına sarıyorum hislerimi. Ne zaman gülsem her yanak kıvrımına düşüyor mutsuzluk kırıntıları.. Unutulsun diye her hecem, kapansın diye yaralar, bitmesin diye başlanılan adımlarla uzaklaşıyorum kendimden.

Sessizce çiziyorum en derinden boşluğun içine, susup da duruyorum. Yine o şarkının içinde buluyorum kendimi, ölüme yaklaşıyorum biraz daha. Esiyor bir rüzgar saçlarımın arasından kesiyor her bir yanımı, bir tarafı hep eksik anılar düşüyor eksilen ellerimden.. tutamıyorum.

Sessiz buralar gecenin hep aynı saati, küllükte unutulmuş bir sigaranın azalan dumanı gibi yavaş, yarım buralar. Renk kuşağını toplayan bir ip gözlerimin önünde karanlığa uçurulmuş gibi.. Buralar sessiz gecenin hep aynı saati, karanlığın aynı tonu, sigaranın hep aynı yeri..

Geç artık, ıslanmıyor bu mevsimde düşen sarı yapraklar. Çaresizliğin nefesinde düğüm gibi kaçamak satırlarım, Yağmur tanesini söndüren bir yaş tarumar ediyor sessizliğin öfkesini. Gülümsememe aldanıyor hep birileri...kalabalıkların içinde hiç de sorun yok gibi.

Tren sesine karışmış bir veda cümlesinin eksikliği kadar eksik, ne kadar söylesem de tamamlayamıyorum. Tüm iç çekişlerimi alıp gidiyorum buralardan. Dudaklarımı kanatıp bekliyorum bu gece de, bükülüyor bileklerim.

Uçuruma oturup anlatıyorum lügatsız öfkemi, gittiğim yerlerden dönemiyorum. Ölümün en frapan halinde boşluğun içine defalarca düşüp kalkıyorum. İçime sızan ışıklardan karanlığa kaçıyorum. Kusursuz bir cinayet bu, sözlerim ağzımın dibinde öylece kalıyor.

Ölüme götüren her bir nefesim.. Özleme ihanet gibi gülmek. Rüzgara kırılmak gibi yaşamak şimdi, bir şarkının en güzel yerinden ağlamak gibi.. Bulutlara tükürmek gibi, bir yağmuru dindirircesine ağlamak gibi..

Bir düşe bağlanmış gökkuşağı renklerinde fezaya kaçan bulutlar. Uyurken terkedilmiş gibi.. Uzaklar kadar uzak, beklenmiyordu artık kimse, isimsiz bir mezar taşı gibi...


Unutulsun diye hatıralar,
Kapansın diye yaralar,
Bitmesin diye başlanılan adımlarla,
uzaklaşıyorum kendimden.