13 Ocak 2013 Pazar

Kırık palet ve ölü insanlar



Ufkun kızılında kayboldu gözleri, bir şeyleri özledi gene. Kalbine elveda diyip uyudu erkenden. Keşkelerle akan umut kıvılcımlarını göz pınarlarında biriktirdi. Yağan ilk yağmura bıraktı tüm sancılarını. Yanağına değen son acı terleri sildi. Uykuya hoşçakal diyip uyudu yeniden.

O'ysa en güzel cümleleriyle karşılayacaktı. Onu gördüğü anda yüreğine düşen ateş yaktı bütün sözlerini. Kasvete gömüldü düşünceleri, terketti bugün kendini. Yandı sadece o kadar yandı ki, geriye kalan sadece rüzgarı bekleyen külü oldu. Savruldu oradan oraya, kasıtlı bilmedi hiçbir şeyi, durup düşünmedi bile.

Acıdan kaskastı kesilmişti tüm bedeni, tek kelime hakkı vardı o ise susmayı tercih etti. Donmuş kulaklarını ısıtacak tek bir kelime duyamamıştı. Kalbi pas tutarken, ağlamayı da unuttu. Yavaşça ve süre gelen intihar kokusunu derince içine çekti. Tek bir sıcak nefes bırakamadan öylece gitti. Öylece gitti. Kimseyi ısıtamadan dondu, kimse de onu çözemedi. Öylece dondu.

Kanattı yüreğini, elleriyle dokundu bütün yarım kalmış hayallerine. Aralanmış kapısından gelen son ışığa siyaha bulanmış ipi geçirip öldürdü gölgesini. Yaslandı içine, siyanür dolu cümlelere doyumsuz bir iç çekti. O'na değen bütün harfleri yaktı birer birer. Bir soğuk çığlık bıraktı, belkilerle avuttu kulaklarını.

Kanlı resimler çizdi tabloya, kırık paletinden ölü bedenler yansıdı. Eli beyinle olan iletişimini kaybetti tıpkı ruhunun bedenini terkettiği gibi. Günler geçti gökyüzüne bakmayalı uzun zaman olmuştu, perdeleri hep kapalıydı. Kendine mahkum edildiği kaçıncı gün bilmiyordu ama hatıraları öldürecek kadar olduğunu hissediyordu.

Dudaklarının kuruluğu ürküttü. Ayakta duran bir şey kalmadı içinde. Yıkılışını ıslak bir sigara ile kutladı, çektiği dumanı mutlu anılar müzesine doldurdu. Önce sigarası bitti, sonra kendisi. Dudaklarını ıslatacak bir ten bulamadı. 
Dudaklarını ıslatacak gözyaşı da kalmadı. Kulaklarını ısıtacak bir ses de.