Okuduğum satırları ıslatan bir kristal mercek, dinlediğim şarkının en anlamlı cümlesine denk geliyor. Bütün ritüelleri bozan ölü bir yaşamın ıssız insanı, değişimi sevmiyor. Güneş olsa muhtemelen zihnime tecavüz ederdi, perdenin arkasındaki kahpeliği görmek istemezdim.
Uydurulmuş hayalleri ezbere yaşayan insanlarız, çizgiler hep bir yere götürüyor. Ben takvim yapraklarını koparmasam da zaman geçiyor işte. Askıda duruyor mühürlediğim yağmurlar, dağınık cümlelerim göz kapaklarımın ardında. Kabuk tutan yaraları kanatan bir paradoks ellerim.
Her gülümseme bir riski çağırıyor. Kanayan soğuk duvarlar, küfürleri özlüyor bu gece de. Yağmur hızlanıyor, kıvrılıyor bütün gölgeler sokak lambasının yalnızlığında. O söyledikçe ben kararıyorum, uzuyor küçük adamın gölgesi.
Sisli bir geceye yakışan bekleyiş ama ritimler düşünce kalp üşüyor. Kara'lar bağlıyorum dünden kalan siyaha. Boşluğa sürüklüyorum hafif yaralı anlamları, içimde günlük öfkelerim var. Adımlarımla uyandırıyorum kaldırımları toz duman.
Rüzgar kamçılıyor intihar damlalarını ve ben camın ardında üşüyorum. Bıçak sırtı imgelerin katili düşünmeme izin vermiyor. Tüm parantezlere bir soru bırakıyorum, düşlerimi istilaya uğratıyor bir siyah mürekkep, infazını bekliyor bütün harflerim, renkler körleşiyor.
Sonsuza uğurlanıyor sesler, bir ışık el uzatıyor karanlıktan, harfleri siliyor. Tanımsız hislerin acizliği sızlıyor dilimde, çığlıklar ıslatıyor tüm sokakları. Yere değen renk bulutunun canlılığı siliniyor. Yarım kalmış sözlerimle, gece çekiyor gündüzü.
En küçük duyguyu
yaşlarıyla büyüten
kendi büyüyemeyen
kendi büyüyemeyen
küçük adam.